Biraz daha diş sıkmak gerekecek
Ulaştırma ile turizm sektörü, birbirleriyle ayrılmaz, aynı et ile tırnak gibi. Biri biraz geriye düşse işleyiş topal kalır. Bunu gördüğüm için turizme hep destek vermeye çalışır; yanlışları, eksiklikleri eleştirir, yapılması gerekenleri önerir,
Ulaştırmayla turizm sektörünün başa baş gitmesini temin etmeye gayret ederim.
Edirne’de çalışma alanımız ulaştırma sektörü ama bir gözüm de turizm sektöründedir. Edirne’ye gelen ziyaretçilerin hep memnun ayrılmasını isterim. Karşılaştıkları sıkıntıları gördüğüm, duyduğum anda ama basın yoluyla, ama bizzat yetkililere ulaştırmaya çalışırım. Şair Nazım’ın, “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dediği sözden ders alarak…
Bugün Edirne’ye ziyarete gelenlerin karşılaştıkları en büyük engel Tunca ve Meriç nehirleri üzerinde kurulu tarihi köprülerden rahatlıkla geçememeleri. Anıtlar Kurulu, tarihi köprülerin yıpranmasını önlemek için bu yasağı koydu.
Edirne’nin turizm potansiyeli yeni yeni keşfedildi. İnanç turizmi, merak turizmi, yabancı turizmi patlama noktasında… Başta Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Selimiye olmak üzere sırasıyla Sağlık Müzesi, Makedonya Kulesi, Kırkpınar Er Meydanı, Osmanlı sarayları ve daha birçok eseri gezilip görüldükten sonra sıra Edirne’nin ünlü tava ciğeri veya lezzetli köfte ziyafetine geliyor.
Otobüsleriyle gelenlerin Karaağaç yolu üzerindeki nehirlerin kenarında, ağaçların koynundaki lokantalara, çay bahçelerine gitmeleri için tarihi köprüleri geçmesi gerekiyor. Ama, tarihi köprülerden geçmek yasak. Ya onlarca kilometre kat ederek Asker Köprüsü’nden dolaşacaksınız ya da otobüslerden inecek, servis araçlarıyla Karaağaç bölgesine geçeceksiniz.
Olur mu böyle şey?...
Bu konuda aldığım şikayetleri sıralasam İstanbul’a yol olur…
Karaağaç Mahallesi’nin genç ve dinamik muhtarı Agah Korkan’ın bu yoldaki gayretleri, Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin direktifleriyle Karaağaç’ın yollarının asfaltlanıp pırıl parıl yapılması gibi hizmetler boşta kalıyor.
Bu konuda Edirneli hemşerimiz eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan zamanında ortaya atılan ve 5-6 yıldır ha şimdi yapılacak, ha yarın yapılacak diye gündemi meşgul eden bir büyük köprü projesi vardı. Bu projenin, tarihi köprülerin yükünü azaltacağı gibi su taşkınlarında ulaşımı da sağlaması hesaplanıyordu. Bunun için “Ölme eşeğim ölme, yaz gelince yanca bitecek” atasözünü tekrarlamaktan yorulduk. Yeni atanan valilerden akıbetini sordukça, “Ha dediğinde olmaz, çalışılıyor” yanıtını alıyorduk.
Buna uygun şu fıkra geldi aklıma: “Akıl hastanesinin başhekimi ziyaretçilerine koğuşları gezdiriyormuş. Bir koğuşta akıl hastaları sıralanmış, duvardaki bir deliğe bakıyorlarmış. İçeri girip hastalara neye baktıklarını sormuşlar. Sıraya geçmeleri yanıtını alınca mecburen sıraya girmişler.
Sıra konuklardan birine gelmiş, bakmış bakmış, arkasındaki başhekime dönüp bir şey göremediğini söylemiş. Başhekim de bakmış, arkasındaki akıl hastasına dönüp bir şey göremediklerini, neye baktıklarını sorunca “Ohooo, biz sabahtan beri bakıyoruz da bir şey göremiyoruz. Bir bakışta görülür mü?” yanıtını almış. Bu köprü işi de böyle oldu yıllarca…
Biz de tam köprüyü görme umudumuzu kesmişken bir ışık doğdu, köprü ihalesinin yapıldığı haberini aldık ve ardından da Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla köprünün temeli törenle atıldı. Projeye göre Meriç Nehri, 1200 metre uzunlukta köprüyle geçilecek, köprü ve yapılacak yolların uzunluğu 5.6 kilometre olacak. Tüm maliyeti 68 milyon liraymış. İnşaat süresi üç yıl ama müteahhit firma, ödenek aksamazsa iki yılda bitirebileceğini vaat etmiş.
Edirne’ye gelen ziyaretçilerimiz biraz daha dişini sıkacak. Köprü tamamlandığında nehirlerin diğer yakasında bulunan şipşirin Karaağaç Mahallesi’ne taşkın olsa da geçme sorunu kalmayacak, ziyaretçiler de tarihi köprülerin yasağından kurtulup gezilerinin keyfini tam anlamıyla çıkarmış olacak…
Salim ALTUNHAN
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.