Koronavirüs pandemisi iş dünyasında dengeleri değiştirirken birçok sektörde kalıcı etkilere sebep oldu. Sektörlerin önemli bölümü krizden olumsuz etkilenirken bazı sektörler ise olumlu etkilenerek öngörülenden fazla büyüme kaydettiler. Turizm, ulaşım, restoran, eğlence sektörü, otomotiv, enerji ve genel olarak gıda dışında kalan üretim sektörleri krizden olumsuz etkilenirken; e-ticaret, online alışveriş, kurye hizmetleri, bilgi-iletişim teknolojileri, kişisel bakım, sağlık, gıda perakende zincirleri, tarım, tıbbi malzeme ve hizmetler ile ilgili sektörler ise olumlu olarak etkilendiler. Bazı sektörlerin 2019 yılı kapasitelerine erişiminin ancak 3-4 yıl gibi uzun bir zaman alabileceği de tahmin ediliyor.
Birçok sektör krizi yönetirken geleceğe yönelik doğru adımları atmak için yeni stratejiler geliştiriyor. Globalde büyük bir hacme sahip olan otomotiv sektörü deneyimlemekte olduğu büyük değişimin yanı sıra, pandemiden farklı etkilenen sektörlerden biri olarak görülüyor. 2019’da Türkiye’de yaşanan önemli ekonomik krizden sonra, 2020’de Türkiye’de satışlar pandeminin olumsuz etkisine rağmen yükseldi. Bu nedenle de, AB pazarında yaşanan düşüş nedeni ile komple araç ihracatı düşerken, satışların iç pazarda yükselmesi nedeni ile üretim aynı oranda düşmedi.
Yaşanmakta olan teknolojik değişim, çevre ile ilgili endişeler ve pandemi AB pazarında önemli değişimlere neden oldu. EV ve hybrid otomobil satışları artarken diğerlerinin düşüşe geçtiği görülüyor. 2021’de ilk 3 aylık satışlarda AB’de otomobil satışlarındaki artış Ocak ve Şubat 2020’ye göre %25 düşük olmasına rağmen, Mart’ta görülen ani sıçrama ile ancak %3,2’lere ulaştı. Ticari vasıta %21,6 (LCV dahil), Battery EV %59, hybrid araçlar ise %175 artış gösterdi.
Türkiye otomotiv pazarına bakıldığında ise; otomobil satışları %57 (ithal araç da dahil), ticari vasıta satışları %72,9 (LCV dahil) oranında seyretti. Üretim %3,5 artarken, ihracat %5,4 düşüş gösterdi.
Otomotiv sektöründe yeni dönemde ne gibi gelişmeler olacağını Innoway Danışmanlık Kurucusu Süheyl Baybalı şöyle açıklıyor: “Otomotiv sektöründe yaşanmakta olan yıkıcı değişim CASE (Connected, Autonomous, Shared Mobility, Electrified - Bağlantılı, Otonom, Paylaşımlı, Elektrikli) otomotiv sektörünü derinden etkilemektedir.
2025’te AB ve ABD’de araç parkının tamamının, Çin’de ise %90’ından fazlasının ‘bağlantılı’ olması beklenirken, 2035’te ‘elektrikli araçların’ (xEV) araç parkı içinde AB’de %67’den, Çin de ise %54’ten daha fazla olması beklenmektedir. 2025 ve 2030’da devreye girecek AB emisyon normları xEV araştırma ve yatırımlarını doğal olarak hızlandırmıştır. Otonom araçların ise araç parkı içinde göreceli olarak daha düşük bir yüzdeye sahip olacağı anlaşılmaktadır. (AB ve Çin’de sırası ile yaklaşık %17 ve %16) Kar havuzu dağılımı için yapılan çalışmalar 2030’lara geldiğimiz zaman mikro hareketlilik, bağlantılı araç hizmetleri, teknoloji tedarikçileri vb. ait payın %25’lere kadar yükseleceğini ve geleneksel hizmetlere (geleneksel tedarikçiler, yeni araç satışı, satış sonrası) ait payın ise %50’lere düşeceğini göstermektedir.
CASE, tüm otomotiv ana ve tedarik sanayi şirketlerinin, son kullanıcıya yakın durarak ve kullanıcı deneyimlerini anlayarak başarılı olmaları için, yeni yetkinlikler geliştirmesine neden olmaktadır. Bu yetkinliklere sahip olmak, bağlantılı, elektrikli, araç sahipliği yerine paylaşımlı araç kullanmayı tercih eden son kullanıcıların iyi analiz edilmesi ve beklentilerine uygun tasarımların sunulması anlamına gelmektedir.”
“Şirket Satın Alma ve Birleşmeleri Artış Gösterecek”
Bu süreçte firmaların finansal sürekliliğini devam ettirebilmesi için teknolojik değişim ve dönüşüme ayak uydurabilmesi gerektiğinin altını çizen Dinamo Consulting Kurucusu Fatih Kuran, “Otomotiv ve makine üretim sektörleri gibi bazı sektörlerde, pandemi krizinden bağımsız, büyük bir teknolojik değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Bu sürecin en az önümüzdeki on yıla damgasını vuracağını rahatlıkla ifade edebiliriz. Değişimin büyük ya da küçük tüm oyuncuları etkisi altına alması kaçınılmazdır ve yeni duruma adapte olmak için işletmelerin büyük ölçekli yatırımlar yapma ihtiyacı söz konusu olacaktır. Yatırımların bir kısmı makine, ekipman, donanım şeklinde sabit yatırım ve kalan kısmının da teknoloji transferi ile araştırma geliştirme yatırımları başta olmak üzere entelektüel sermaye şeklinde olmasını beklemekteyiz. Bahsettiğimiz büyüklükte yatırımları özellikle küçük ve orta boy işletmelerin tek başlarına gerçekleştirmeleri ve yeni ekonomide rekabet güçlerini koruyabilmeleri çoğu işletme için mümkün olamayacaktır. Bu nedenle daha büyük hacimlere ulaşarak ölçek ekonomisinden faydalanıp maliyetleri düşürmek, Ar-Ge maliyetlerinden tasarruf etmek, teknoloji transferi sağlamak, satış ile dağıtım kanallarını daha verimli yönetebilmek ve yeni pazarlara açılmak amacı ile şirket satın alma ve birleşme işlemlerinde önümüzdeki yıllarda global düzeyde önemli bir artış gerçekleşmesini beklemekteyiz.” dedi.