İstanbul içerisinde yer alan okul ve personel taşımacılığındaki tahdit(sınırlandırma) konusunun, geçtiğimiz haftalardan gerçekleştirilen UKOME Toplantısı’nda gündeme alınıp; alt yapısının hukuki ve idari yönden incelenmesi gerekçesiyle yapılacak bir sonraki Alt Komisyon Toplantısı’na ertelenmesi üzerine sektörün gündemi yoğun geçmişti.
Farklı cephelerden ard arda yapılan açıklamalardan sonra, bu defa tasimacilar.com olarak konudan direkt olarak etkilenecek servisçi esnafı ile bir röportaj gerçekleştirerek; yoğun geçen gündem hakkındaki düşüncelerini ve sektörün yaşadığı zorlukları konuştuk.
Ahmet Dindaroğlu
İstanbul’da senelerdir sektör içinde yer aldığını belirterek açıklamalarına başlayan Ahmet Dindaroğlu, ‘’ 25 Mayıs 2015 tarihinde Odamızın, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Sinan Erdem Spor Salonu’nda gerçekleştirilen ‘’Türkiye Büyük Esnaf Buluşması’’na davet etmesi üzerine Cumhurbaşkanımız oraya gelmiş ve bize plaka sözü vermişti. Hatta yine orada bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’a ‘’ Arkadaşların plakaları için gereği neyse yapın.’’ dedi.
‘’Bizim Taksiciler veya Minibüsçülerle Alakamız Yok’’
Ancak 25 Mayıs’tan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve 25 kişiden oluşan UKOME; sürekli alt komisyon, üst komisyon vb. toplantılarla konuyu geçiştirdiler. Son yapılan UKOME Toplantısı’nda ise taksiciler ve minibüsçülerle ilgili konular ileri sürülmüş. Bizim taksiciler veya minibüsçülerle herhangi bir alakamız yok. Biz sadece personel ve okul taşımacılığı yapıyoruz.
‘’En İtinalı ve Güvenilir Taşımacılığı Bizler Yapıyoruz’’
Harfiyen ve üstüne basa basa söylüyorum. İstanbul içerisinde yapılan taşımacılıklarda en itinalı ve güvenilir taşımacılığı bizler yapıyoruz. Okul ve personel taşımacılığında; kılık kıyafetimizden; saç sakal traşına varıncaya kadar, trafik kurallarına uymak, belgelerin bulundurulması gibi konularda en itinalı kişiler bizleriz. Bunu bizden başka kimse yapmıyor.
‘’Yıllardan Beri Bu İşin Kahrını Çekiyoruz’’
Şuanda büyük firmalara kölelik yapıyoruz. 25 Mayıs’ta Cumhurbaşkanımız bize bir söz verdi. Bu tarihten önce 15 Bin, 20 Bin olan araç sayısı; 50 Bine çıktı. Şuanda gidilsin, bakılsın; berberi, kuyumcusu, nalburu, lokantacısı akla gelen herkes araba almış. Bunlar art niyetli insanlar ve servisçilik yapmıyorlar. Gerçek servis işi yapan insanlar bizleriz. Yıllardan beri bu işin kahrını çekiyoruz. Tahdit verilse de verilmese de bu işi yapacağız.
‘’Böyle Bir Şey Yok’’
Hakkımızı istiyoruz. 120 Bin TL vererek aldığım araç ile büyük firmalar için 100 TL karşılığında çalışacağım... Böyle bir şey yok. Bana şirket 100 TL veriyorsa onun içerisinden; trafik cezası, vergi, sigorta, kasko, lastik ve araç bakımı gibi akla gelen her türlü şey karşılanıyor. Ama o sözünü ettiğim firmalar iş için 100 TL, 200 TL aldıkları yerde devlete hiçbir katkıda bulunmuyor. Vermiyor çünkü bütün vergileri zaten biz veriyoruz. Biz bir işten 10 TL’de alsak da faturamızı kesmek zorundayız. Bunun dışında duraklarda durup yolcu almıyoruz. Alamayız da… İşimiz neyse onu yapıyoruz, aybaşında da faturamızı kesiyoruz ve paramızı da zamanında değil ancak 3 ay sonrasında alabiliyoruz.
‘’Herkes Bizim Sırtımızdan Para Kazanıyor’’
Bir araç KM’de 50-60 Kuruş yakıyorsa şirketler bunun hesabını yapıyor. Cebimize 1 TL bile kar kalmıyor. Ben Avrupa Yakası’na Anadolu Yakası’ndan geliyorum. Aynı şekilde Avrupa Yakası’ndan Anadolu Yakası’na giden insanlar da var. İnanın ki araştırılsın ceplerimizde 10-15 TL bile bulunmuyor. Herkes bizim sırtımızdan para kazanıyor ama biz para kazanamıyoruz. Örneğin taksiciler; taksimetresini açıyor ve para kazanıyor, minibüsçüler; adım başı yolcu alıp 2, 2.5 TL kazanıyor. Otobüsler deseniz onlarda öyle… Peki, biz? Para değil, hiçbir şey almıyoruz.
Düşünün ki ailem ve akrabalarımla birlikte İstanbul’un herhangi bir yerinden bir cenazeye katılacağım veya İstanbul sınırları içerisinde bir düğüne gideceğiz. Gidemiyoruz. Çünkü bunu yapabilmek için farklı bir yol belgesi olması alınması gerekiyor.
‘’Hamza Öztürk Bizim Hakkımızı Sonuna Kadar Savunuyor’’
3 senedir İSAROD Başkanı Hamza Öztürk ile yakinen tanışıyorum. Bizim Hakkımızı sonuna kadar savunduğunu düşünüyorum. Fakat o da belirli bir yere kadar gidebiliyor. Düşünün ki; İSAROD Başkanı Hamza Öztürk’ü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı 25 Mayıs 2015 tarihinden sonra muhatap alıyor. O tarihten önce muhatap olarak almıyor.’’ dedi.
Fehmi Günebakan
‘’Alt Komisyon’da Defalarca Görüşülen Bir Konunun Tekrar Görüşülmesini İstemiyoruz’’
25 Mayıs tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği tahdit sözünün altını çizerek konuşmaya başlayan Fehmi Günebakan, ‘’ 25 Mayıs’ta Sayın Cumhurbaşkanımız bize tahdit sözü verdi. Üzerinden 5 aylık bir süre geçmesine rağmen Cumhurbaşkanımız plaka tahdidi uygulandı diye biliyor… Kendisine durum iletilmemiş. Geçtiğimiz günlerde Tarabya’da bir minibüs durağını ziyaret etti. Orada bulunan bir servisçi arkadaşımız konudan söz ettiğinde; ‘’O hala uygulanmadı mı?’’ diyerek Sayın Kadir Topbaş’ı aradı. Bu gelişme sonrasında bir Alt Komisyon Toplantısı yapıldı ve bir hafta sonrasında UKOME Toplantısı gerçekleştirildi. Alt Komisyon’da tüm görüşmeler yapılmış, her şey tamamlanmıştı.
AKOM Binası’nda yapılan-12 kişinin katıldığı-, UKOME Toplantısı’nda ise bizi temsil eden Oda Başkanımız karar bölümünde imza yetkisi yok ama yetkisi olan kişilerden biri Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu(TŞOF) Üyesi… Bu üyenin itirazı yüzünden o gün bitecek olan plaka tahdidi işi bitmemiştir. Bizi temsil etmeyen bir kişinin orada olmasını istemiyoruz. Alt komisyonda defalarca görüşülen bir konunun tekrar görüşülmesini istemiyoruz.
İbrahim Özdoğan
‘’Maksat; Dostlar Alışverişte Görsün’’
Açıklamasına, İstanbul’da servis ve personel taşımacılığı yapılan araçlar için uygulanması beklenen ‘’tahdit’’ konusundan dolayı rant elde etme umuduyla sektöre girişi yapılan araçların servisçi esnafını çok zor durumlara soktuğunun altını çizerek başlayan İbrahim Özdoğan, ‘’Ben bu işi 1 yıldır yapıyorum. Sektörde uzun bir geçmişim yok ancak tahditle alakalı herhangi bir beklentiyle sektöre giriş yapmadım. Zaten işin 25 Mayıs tarihine kadar ne olduğunu çok iyi bir şekilde öğrendik. Sayın Cumhurbaşkanımızın Sinan Erdem Spor Salonu’nda verdiği sözün akabinde rant usulü bu işer giren birçok insan oldu. Herkes bu iş için adım atmaya başladı. Maksat, işi yapmak değil; faaliyette görünmek… Dostlar alışverişte görsün misali, faaliyette gözükerek bu rantı elde edebiliyor olmak…
Konuyla alakalı olarak yapılan son toplantı da TŞOF Temsilcisi çıkıyor, taksicileri ve minibüsçüleri düşünerek biz bu işe, ‘’Tamam’’ diyemeyiz diye bir ifadede bulunuyor ve konu yapılacak bir Alt Komisyon’a sevk ediliyor. Bu durumu çözemiyoruz. Her şeyimiz resmi, biz korsan taşımacılıkta yapmıyoruz.
‘’Ticari İsteklerin Karşılığında; Ticari Hakkımızı İstiyoruz’’
Bugün bir taksiciyi trafikte çevirseniz elinde sadece ehliyeti ve ona sağlanan bir belgesi var. Başka bir şey yok… Ama bizi bir trafik memuru çevirdiği zaman; ehliyetimizi, faaliyet belgesini, Esnaf ve Sanatkâr Odası’na bağlı olup olmadığımızı, vergi levhasını ve yol belgesini ve SRC2 Belgesini soruyor. Bunlardan herhangi biri olmazsa arabamız bağlanıyor. Her şey bizden ticari olarak isteniyor ama haklarımızı ticari olarak savunamıyoruz.
Şirketler bize; A Noktası’ndan, B Noktası’na 50 KM ise 110-120 TL bir fiyattan söz ediyor. Ve gidilen o yol trafik vesaire derken 80-90 KM oluyor. Biz sabah 06:00’da evimizden çıkıyoruz, akşam 23:00 gibi evlerimizde oluyoruz. Çocuklarımıza ayırabildiğimiz saat çok kısıtlı. Günde bir saat ayırabiliyorsak onda da onu ancak uyurken izleyebiliyoruz. Sözün özü; ticari isteklerin karşılığında; ticari hakkımızı istiyoruz.
‘’6 Aylık Vergimiz 900 TL’’
Boğaz Köprüsü’nden geçişlerin sağlıklı olabilmesi ve herhangi bir cezaya maruz kalmamamız için araçlarımızı minibüs olarak tesis ettiler. Ruhsatlarımızda minibüs yazıyor ancak Vergi Dairesi’ne gittiğimizde aracımızın otobüs olarak gözüktüğünü görüyoruz. İnsanlar, ‘’Minibüs ne kadar vergi ödeyecek ki?’’ diye düşünüyor. Bizim 6 aylık vergimiz 900 TL… Senede iki kere vergi ödüyoruz.
‘’Ne Mutlu Bana Sigortam 72 Bin TL’’
Sigorta konusuna değinecek olursam… Şuanda aracımın sigortası yok ve bir haftadır sigorta araştırması yapıyorum. 75 tane sigorta şirketiyle görüştüm. En uygun fiyat 4 Bin 500 TL. Aylık diğer tüm masraflarım dışında bir de 900 TL arabama masraf etmek zorundayım. Görüştüğüm bir sigorta şirketi bana sigorta tutarı olarak 72 Bin TL önerdi. Ne mutlu bana sigortam 72 Bin TL. Arabamı satarım, 2 Bin TL’de cebime kalır diyeceğim ama onu da arabanı sigortalayacağız diye benden isteyecekler. Böyle bir saçmalık yok. İstediğimiz tek şey, sektöre giriş durdurulsun.
‘’Biz Servisçi Esnafıyız, Bizim Gönlümüz Geniş’’
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş, geçtiğimiz günlerde birçok canlı yayına katıldı. Katıldığı canlı yayınlarda şunu söyledi:
‘’ Sözümüz söz, yerde kalmaz.’’
Ancak vadesi söylenmedi. Sözün vadesi çoktan geçti. Cumhurbaşkanımızın verdiği sözün vadesi doldu. Sayın Kadir Topbaş açıklamalarında bir de 2 aylık bir zamandan söz etti. Biz servisçi esnafıyız, bizim gönlümüz geniş. Bu iki ayı da veriyoruz. Ama bize şunu söylesin:
‘’Bugün itibariyle sektöre giriş yok, sektöre giriş bitmiştir. Gönlünüz ferah olsun. İki ay sonrası için de tahdidiniz hayırlı olsun. ’’'' diye ifade etti.
Birsen Turan
‘’Plaka Tahdidi’nin Uygulanmasını İstiyoruz’’
10 senedir sektör içinde taksici olarak yer aldığını ve son 4 senedir de servisçilik yaptığını ifade ederek söze başlayan sektörün nadir kadın temsilcilerinden biri olan Birsen Turan ise konuyla alakalı olarak şunları söyledi:
‘’Bizim herhangi bir teminatımız yok. Geçim sıkıntısı çekiyoruz ve bu sebeple gerek araç bandrollerimizi gerekse Bağkur’u ödemekte zorlanıyoruz. Öyle ki; o soğuk kış günlerinde, araçlarımızın içinde yatıyoruz; hastalanıyoruz ancak hastanelere gidemiyoruz. Aracı aldığım günden beri Bağkur borcum duruyor. Her ay 2 Bin 300 TL senet ödüyorum ve yaptığım tek iş servisçilik… Ödediğim senet haricinde ev kiram, faturalarım ve okuttuğum 3 çocuğun giderleri de var. Türkiye genelinde diğer büyük illerde uygulanan plaka tahdidinin, artık İstanbul’da da uygulanmasını istiyoruz.
‘’Esas Ezilen Biziz’’
Firmalar KM’de hakkımızı vermiyor. Her KM için verdikleri para sadece 1 TL… Verdikleri paranın yarısı mazota, diğer yarısı ise; kaskoya, sigortaya vb. yerlere gidiyor. Senetlerimizi zamanında değil, bir iki ay gecikmeli ödüyoruz. Çok zor ayakta duruyoruz. Servisçi esnafı olarak hepimiz aynı durumdayız. İnan ki; başımı yastığa koyduğum zaman ne zaman haciz gelecek, diye düşünüyorum.
Ankara’da bulunan servisçi esnafı ile irtibat halindeyiz. Bizim 50 KM için 100 TL aldığımız yerde; onların 250-300 TL aldığını biliyoruz. Büyük firmalar 250-300 TL’ye aldıkları işi bize 50 TL’ye veriyor. Bizim sırtımızdan para kazanıyorlar. Tamam, firmaların da çalışanları ve giderleri var ancak hakkımızı vermelerini istiyoruz. Esas ezilen biziz.
Firmalar bize paralarımızı 2 ay gecikmeli ödüyor. Ama alacaklılar aybaşı geldiğinde bize yapmamız gereken ödemeler için talepte bulunuyor. Kimse, ‘’Paranızı zamanında alıyor musunuz?’ diye sormuyor. Bu sebeple çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz.
‘’Bizim Ekmeğimizi Böldüler’’
25 Mayıs’ta Sayın Cumhurbaşkanımızın bize verdiği sözden sonra insanlar birden sektörümüze giriş yapmaya başladı. Ev hanımlarına dahi kredi çıkarıldı ve bununla beraber araç alımları yapıldı. Piyasadaki araç sayısı arttığı için daha önceden 100 TL’ye aldığımız iş; 70 TL’ye düştü. Sektöre sonradan dâhil olanlara Yol Belgesi verilmeyecekti ancak o da verildi. Şuanda aktif bir şekilde çalışıyorlar. Biz, bu işi gerçekten evimizi geçindirmek için yapıyoruz. Ancak sektöre sonradan dahil olanlar bu işe rant elde etmek için girdi. Bizim ekmeğimizi böldüler. Bölününce firmalarında seçme hakkı arttı, fiyatlar düştü.
‘’Tek Taraflı Sözleşme Yapılıyor’’
Bir de şöyle bir durum var. Diyelim ki; firma şuan araç bulamıyor ve bana gelip 200 TL’lik bir iş teklif ediyor ancak ben işi kabul ettiğim ve aktif bir şekilde çalıştığım halde bir süre sonra daha uygun fiyata çalışan bir araba bulduğunda benim işime bir anda son veriliyor. Sözleşmeyi tek taraflı yapıyorlar. Mahkemeye verseniz hiçbir hak talep edemiyorsunuz. Bir de sözleşmeyle beraber bir senet oluyor. Eğer servisçi işi bir anda bırakırsa; firma o senedi avukatına veriyor ve avukatta firmayı mağdur ettiği için esnaftan bu senedi karşılamasını talep ediyor.
‘’Park Sorunları Yaşıyoruz’’
Trafik cezalarının adaletli kesildiğini düşünmüyorum. Bizim sektörümüzde öyle insanlar var ki ceplerinde 10-20 TL ancak bulabilirsiniz ki bu insanlara ben de dâhilim. Örneğin; İSPARK diye bir şey var ve Türkiye’nin her yerini kaplamış durumda. Aracınızı park alanına bırakıyorsunuz ve aracın orada kaldığı saate göre sizden ücret talep ediliyor. Bankada bir ödeme yapmam gerekse veya acil bir işim olsa plakadan adresime kâğıt gönderiliyor. İSPARK harici bir yere koysam yanlış yere park ettiğim için; bu defa polis adresime ceza kâğıdı gönderiyor. Bu konular bizi gerçekten çok yıpratıyor. Araç küçük bir araç değil. O yüzden herhangi bir yere park edemiyorum. Sığmıyor. Mesela bir dükkânın önüne park etsem bu kez de dükkân sahibi aracı kaldırmamı istiyor. Bu konuda devletin servisçiler için bir şeyler düşünmesi gerektiğine inanıyorum.
HABER:Gizem USLU