Bilindiği gibi geçtiğimiz ayın son günlerinden itibaren uluslararası kara taşımacılığı sektörümüzün Avrupa hattında faaliyet gösteren bölümü çok zor ve gergin günler geçirdi. Bulgaristan tarafından taahhüt edilen geçiş belgelerinin ülkemize teslimatının aksaması ile ilgili yaşanan kriz, sektöre 2 hafta boyunca şiddetli bir sekte vurdu. Detaylar, genel ve sektörel medyada enine boyuna yer aldığı için bunları burada tekrar anlatmak gerekmiyor. Sonuç olarak Bulgaristan, devletimizden hiç de alışık olmadığı ölçüde kararlı bir duruş görünce çözüme gidip taahhütlerini yerine getirmekten başka bir yol bulamadı. Yaşanan bu krizi analiz etmemiz gerekirse, konuyu "komşu ile yapılan görüşmelerin sıcak ve dostane bir ortamda gerçekleştiği" edebiyatına hiç girmeden soğukkanlı ve nesnel bir biçimde ele almalıyız.
Bir kere; Bulgaristan komşumuz falan değildir. Bulgaristan, AB'ne tam üyeliği ile komşumuz olmaktan çıkmış, komşumuz AB olmuştur. Bu böyle biline. Bulgaristan, komşumuzun kapılarından bir kapısının adıdır. O kapıyı çalmadan komşumuzun evine giremiyoruz. Dolayısı ile kapıyı çaldığımızda kapının değil, ev sahibinin ne dediğine bakmak lazımdır. Kapının dediklerine bakarsak, hepsi havada kalmaktadır. Neymiş; geçiş belgeleri aslında taahhüt edildiği gibi vaktinde verilmiş, Türkiye Avrupa hattındaki taşımalarını tekeline almak istiyormuş, yabancı araçlara hayat hakkı tanımak istemiyormuş vs... türlü çeşit tezvirat. 2013 yılında ülkemizden batı yönünde yapılan taşımalar %37 oranında yabancı bayraklı, %12 oranında Bulgaristan bayraklı araçlarla gerçekleşmiş. Yani her 3 yabancı araçtan biri Bulgaristan bayraklı. 49.000 dolu, 17.000 boş, toplam 66.000 giriş, 61.000 dolu dönüş, %92 tam hasılat yapmışsın. İkili taşımaların neredeyse tamamını almışsın. "Daha ne istersin be komşi?" Neticede resti yedi ve ev sahibinin kaş-göz etmesiyle mesajı alarak gereğini yaptı. Fakat bunun hemen akabinde Fernetti'den gelen haberlerin, Aralık ayı ortasından bu yana ülkemiz gündeminde olup bitenler ile birlikte düşününce, insana günün moda tabiriyle "zamanlama manidar" dedirtesi geliyor. Her ne hal ise, burada siyasi komplo teorilerine girecek değiliz. Fakat artık yıllardır dilimize doladığımız Çile Bülbülüm Çile şarkısını kesip, başka şarkılara geçmenin zamanının geldiğini düşünüyorum. Zaman, çile çekme değil, çözüm üretme zamanıdır. Hemen ilk akla gelen Ro-Ro hattı kurmak ya da mevcudun kapasitesini artırmak çözüm değildir. Ro-Ro'nun varacağı yer de gene yukarıda adını koyduğumuz komşunun kapılarından bir kapı olacaktır. Bu işlerin gemi, tren işi değil, doğrudan devlet işi olduğu açıktır. Son olayda devletimizin dik ve tavizsiz duruşuyla bunun böyle olduğu komşumuza ilan edilmiş, derneğimiz tarafından bizzat sayın A. Merkel'e hitaben (hem de sayın Başbakanımızın kendisini ziyareti arifesinde) ülkemizdeki her 5 yabancı yatırımdan birinin Alman sermayesi olduğu hatırlatılmış, komşunun sözü dinlenen büyüklerine gereken sinyal verilmiştir. Komşuya iğneyi böylece batırdıktan sonra dönüp bir de kendimize batıralım 1.) Sektörümüz
Düne kadar römorklarını AB kavşaklarında Bulgaristan çekicilerine çözüp bağlatıp, vizeden, kotadan, geçiş ücretinden yırttım diye zil takıp oynayanlar, Bulgar bayraklı araçların acentalığını yapanlar, gümrüklerde öyle ya da böyle işlerini görenler, forwarder kisvesi altında bu araçların pazarlamasını yapanlar, hatta Bulgar nakliyecilerle kontrat yapıp ihalelere girenler, şimdi timsah gözyaşı döküp hiç feryat etmesinler. Elinizle besleyip büyüttüğünüz haylaz çocuğu ayartıp, başınıza böyle işler açtırırlar. 2.) Devletimiz
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’mız, “Geçici ve Yabancı Plakalı Taşıtlardan Alınacak Geçiş Ücretlerine İlişkin Tebliğ (Tebliğ No: 68)” isimli, 01.09.2013 tarihinde yürürlüğe giren tebliğinde "MADDE 6 - (2) Uygun olmayan geçiş belgesiyle yapılan üçüncü ülke eşya/yük taşımalarında, birim taşıt veya taşıt katarı için 3.000 (üç bin) Euro veya karşılığı Türk Lirası geçiş ücreti alınır ve bu taşıtların ülkemize/ülkemizden giriş ve çıkışlarına izin verilir." hükmüne varmış bulunuyor. Başka ülkelerde Türk plakalı araçlara uygulanan benzer yaptırımları düşünecek olursak gayet yerinde bir hüküm. Devletimiz, yabancı ülke bayraklı taşıtların usulsüz (belgesiz) taşıma yapmalarına elbette tolerans gösterecek değil. Tıpkı o ülkelerin bizim taşıtlarımıza karşı oldukları gibi bu konuda titiz ve tavizsiz olmalıdır.
Gel gelelim iş bununla bitmiyor. Tebliğin yürürlüğe girmesini müteakiben, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın 2013 yılı başlarında Gümrükler Genel Müdürlüğü’nden (muhtemelen İran plakalı taşıtlara karşı bir tedbir olarak) "yabancı plakalı taşıtların yaptıkları yüklemelerde mal faturası, yük senedi, TIR karnesi ve ihracat beyannamesindeki bilgilerin birbirleri ile tam olarak örtüşmelerinin sıkı denetime tabi tutulması ve anılan evraktan birinde farklı bir ülke zikredilmesi halinde taşımanın 3. ülke taşıması olarak değerlendirilmesi" hususundaki talebi ve Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün Bölge Müdürlüklerine bu doğrultuda gönderdiği talimat, gene "manidar bir zamanlama ile" aniden hatırlanıyor. Akabinde “vur deyince öldür” mekanizması hemen harekete geçiyor ve ortaya akıllara ziyan bir uygulama çıkıyor. Bir misal ile somutlaştırayım. Sırbistan bayraklı bir araç ülkemizden kendi ülkesine yükleme yapıyor. Satıcı firma Türkiye'de mukim A firması, satın alan firma Hollanda'da mukim B firması, teslim yeri Sırbistan'da mukim C firması olsun. Globalleşen ticaretin tüm Dünya'da her gün gerçekleştirilen binlercesinden bir tanesi. Faturada teslim yeri Sırbistan, beyannamede varış ülkesi Sırbistan, TIR Karnesinde varış ülkesi Sırbistan, CMR'de boşaltma ülkesi Sırbistan... ve devletimizin gümrüğü bu taşımanın Sırbistan plakalı bir araç için 3. ülke taşıması olduğuna hükmediyor, CEMT ya da 3. ülke taşıma belgesi şartı koşuyor. Sebep; mal faturası Hollanda'da mukim B firması adına tanzim edilmiş. Sırp şoför "ben ülkenizden kendi ülkemdeki C firmasına teslim edilmek üzere yük aldım, işte ikili taşıma izin belgem elimde, daha ne istiyorsunuz" diye saçını başını yoluyor, fakat nafile. Özetle 68. No.lu tebliğ, Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün bir talimatı ile düpedüz kendi kendini ihlal ettiriyor. Tebliğ, 3. Ülke Taşımasının tanımını "Madde 3 - k) Üçüncü ülke taşıması: Yolcu ve eşyanın bindirme, indirme, yükleme, boşaltma noktalarının taşıtın kayıtlı olduğu ülkenin dışındaki ülkeler arasında yapılan taşımalar" şeklinde yapıyor, fakat gümrüklerimiz aldıkları talimat doğrultusunda bunu "taşıtın kayıtlı olduğu ülkenin dışındaki ülkeler arasında yapılan TİCARETİN taşımaları" olarak okuyor. Komedinin kapanış perdesini ise tebliğin "Madde 8 - (3) Bu Tebliğin uygulanmasına ilişkin olarak Ülkemizin taraf olduğu çok taraflı ve ikili anlaşmalar ve bu anlaşmalar çerçevesinde yapılan protokol hükümleri saklıdır" maddesi indiriyor. Devletimizin gümrüğünü ne gerçek hayat, ne ikili/çoklu protokoller, ne de başka bir şey ilgilendiriyor. Varsa yoksa yarın bir gün mecburen ilga edilip arşive kalkacak birkaç satırlık bir talimat. Evet, bu talimat icraata geçiriliyor, cezalar kesilmeye başlıyor, duyanlar hayretler içerisinde kalıyor ve tabii ki "mütekabiliyet esası" anında devreye giriyor. Sanki Türk plakalı araçlar farklı bir iş yapıyorlar. Kim kazandı, kim kaybetti? Ve ne olacaktı ki? Şerafettin Aras www.tasimacilar.com 24.02.2014 Saat: 13.40